Cenneti gördüm rüyamda, "anca rüyanda görürsün" diyen çıkmadı


Geçen ay, cenneti gördüm rüyamda. Anca rüyanda görürsün diyen çıkmadı çok şükür. 

İbni Arabi'yle ilk tanışmam, zatı şahanelerinin cehennem bahsiyle olmuştu. Bir felsefe sınavından önceydi, iki buçuk gündür, sıfır uykuylaydım. Ezberlenmesi ve sınavda çıkması ön görülen ne varsa evvela onlara çalışmadım. İnsanlardan ayrıldım, fakültenin terasına geçtim ve terasta bile beni kimse bulamasın diye çatıya tünedim. Yedi tepenin birinde, şehrin tam karşısındayım, elimde İbni Arabi'nin cehennem metaforu ve yaşam enerjim eksi iki günlüktü. O kadar gerek yokken neden bu kadar içine çekmişti bu bahis beni? 

Kudemanın ahiret kurgusundan sıyrılmış, bambaşka bir pencereden seyrediyordu İbni Arabi. Onun penceresinde siyahlar aniden beyaz oluveriyordu ve hatta siyahlar aslında beyazmıştı. Zıtlıkların, tevhidî bir usulle hadde çekilmesine, meslek icabı bir nebze alışmıştık fakat onun penceresinde, zıtlıkları da bulmak imkansızdı. Ne aradıysam evvela onu bulamıyordum. Bir sinir harbi ve sonraki birkaç yıla sarkacak bir merakla kapattım bahsi ve sınava girdim. 

Teodiseyi sormuştu hoca. Oysa ben az önce, dünyaya dair tüm zıtlıkları indinde eritmiş bir adamın gölgesinden kalkmıştım. Halbuki Leibniz'le el ele verip ne de iyi bilirdim teodiseyi. Ben bu soruya cevap vermek istemiyorum hocam, az önce bir deliyle tanıştım ve hiçbir şey yapmadıysa da benim bir şeyler yapabilme istidatımın içinden geçti. Bu sınavda şanıma yaraşan uyumaktı, gereği yapıldı. 

Geçen ay, cenneti gördüm rüyamda. Anca rüyanda görürsün diyen çıkmadı çok şükür. Bir tahayyüldü cennet. O an ne düşünüp ne hissediyorduysam oydu. Yedi yıl önce okuduğum o cehennem bahsini hatırladım cennetteyken. Rüyadayım ve daha da önemlisi cennetteyim. Hatırlar hatırlamaz, aynı sahne vuku buluverdi. Surlarda azap çekenleri, imrenerek izleyen insanlar beliriverdi. Birdenbire oluyordu her şey. Ne geçiyorsa zihnimden ve ruhumdan, birdenbire gerçeğe düşüyordu. Mavinin sevdiğim tonunu çekiyordu canım, mavi oluveriyordu. Şu an burada, acı çekmek nasıl bir şeydir diye merak ediyordum ve acı çekiveriyordum. Merak duygusunu görmek istiyordum ve rengi değişiyordu evrenimin. Meğer her duygu bir renkmişti. Tanrı merakı hangi renkte yarattıysa ben onu gördüm rüyamda. Anlat desen anlatamam ama eminim, merak o renkte bir duygu. Rengin içinde, kılcal damarlardan yapılma cümbüşler patlıyordu. Kimi özlediysem aynı yerde ve tüm zamanlı bir şekilde hepsini gördüm, herkes oradaydı. Cennetin sağlamasını yapıyor gibiydim, neymiş bu cennet? Maddeye dair hiçbir şey yoktu, ben de yoktum esasen. Sadece tahayyülümün varlığını hissediyordum bir de yalnız olmadığımı. 

Bu dünyada doysun diye kanırttığım hangi arzum ve duygum vardıysa doymuştu. Mesela tam olmak... Allah'ım tam olmak öyle bir şey miydi? Zamansızlık insana nasıl bir huzur veriyor tarif edemem. Geçmiş yoktu, gelecek yoktu. Her an, andaydım. Sufilerin "İbnu'l vakt" şiarı böyle bir yerden mi himmetini almış bilmiyorum. Geleceksizlik ve geçmişsizlik, tam anlamıyla cennetti. Bu dünyada "cenneti yaşıyorum" dediğimiz anları düşündüm; bizi, geçmişin tüm yorgunluğundan ve geleceğin tüm kaygılarından tek bir an bile olsa tam anlamıyla sıyırmayı başarabilen aşkî sekansları tarif ederken kullanıyoruz. Zamansızlık, gerçekten de cennetmiş. Tam olmak da zamansızlıkla ilgiliymiş. Zaman yoksa her şey tamdır zaten, değil mi? Mesela elini kaldırdın, elini kaldırmışsındır ve bitmiştir. Tam anlamıyla bir eylemde bulunmuşsundur ve tamdır. Tamlık hissi, zamanın yokluğuyla mümkünmüş. Cennette her şey tam ve zamansızdı. O ki zaman yoktu; mekan da olmayıveriyordu. "Bir" olmak, "Bütün" olmak; zamansız ve mekansız olmak mıydı? Uyanınca dünyayı düşündüm, bir ve bütün hissettiğim anları. Hangi takdirde bir ve bütün hissediyorduk? Mesela bir dostumla, bir ilkede bilakayduşart buluştuğum; konuşmaya, dolayısıyla anlaşmaya bile ihtiyaç duymadığım anlarda bir ve bütün hissediyorum. İlkenin zamanı ve mekanı yok; hissettirdiği bir şey var sadece. Ona da biz his diyoruz, belki de muhayyilede meydana gelen nazari bir şeydir. Anlatmaya felsefecem yetmiyor. Muhayyilemi hapseden zaman ve mekan; aklımı ve ruhumu hapseden beden yoktu. Vücud bulmuştum ama vücudum yoktu. 

Bu yıl, hayatımın en büyük ikinci kırgınlığını yaşamıştım dünyada. Onu hatırlayınca ne olacak diye merak ettim, sadece renkleri değişti evrenin. O kadarcık. Bir renk kadarmış her şey. Öyle siyah filan da olmadı. Rengi hatırlamıyorum, sadece; yaşadığım şeyin, bir renkten ibaret olduğunu görünce nükseden şaşkınlığı hatırlıyorum. 

Sonra uyanmak ve tüm bunları kayda düşmek istedim, uyanıverdim. Ne enayiyim, keşke biraz daha test sürüşü yapsaydım. Heyecandan öleyazdığım ve rüyayı hatırlamamaktan korktuğum için bir an önce uyanmak istedim. Ruhumun belası olan bilincim, yine yanıbaşımda taciz ateşine başlamıştı. 

Bilinçdışı diyecek olsam, hiç de böyle hayal etmezdim ki. Bana sorsan cennet, evet nass'ta anlatılandan ibaret değildi elbette. Fakat yine de başka şeyler yakıştırmıştım cennete. Benim dünyalık hayal gücümü aşan bir şeydi rüyamdaki hadise. Duyguları renklerle tasvir etmek, hele bir de renkleri öyle tuhaf, şahsiyet sahibi müstakil bir dünya gibi görmek? Aklım da almazdı hayalim de. O kadarcık zamanda görmek isteye isteye merak'ı görmek istemişim. En merak ettiğim duygu merakmış :) Keşke aşk'ı görmek isteseydim

Dimağımda kalanlar; tamlık, amaçsızlık, zamansızlık, mekansızlık, yalnızsızlık ve daha önce hiç görmediğim bir renk kartelası. Rüyada amaca dair tek bir şey vardı, o da benim gerçekten cennette olup olmadığımı anlama çabam. 

Meslek icabı rü'yetullah bahsine de açıklık getirmek istedim ama görmedim. Belki de görünen değil, bilinen bir şeydir. Zaten öyle demiyor mu? "Ben gizli bir hazineydim, bilinmekliği seçtim." Rüyamda olan bitenlerde de hiçbir şey görmedim, sadece vuku bulan şeyleri, sezgisel bir şekilde gördüğüm bilgisine vakıftım. Yanımdaydı ama görmüyodum, yanımda olduğunu biliyordum. "Yanımda" diyişim, lafın ancak böyle gelişinden. 

Not: Bu yazıyı Şubatta yazmıştım, rüyamı kimseyle paylaşmak istemediğim için mutfaktan çıkarmadım. Bugün neden paylaşmak istediğimiyse bilmiyorum. 







Yorumlar

Popüler Yayınlar