doğuyor..


Bana mütemadiyen "tarafımı" soruyorlar. Onlara; "olabileceğim bir taraf görmüyorum" diye cevap veriyorum. Bu, doğulu olup taraf olamamak, islamcı bi habitustan yetişip taraf olamamak, ülkede yıllar önce ne idiği belirsiz bir usul(!)le oluşturulmuş bir kutbun içinde bulunmasına rağmen taraf olamama durumu... biraz yabancılaştırılmış.. hangi tarafın yabancısı olduğunu bilememek de baştan aşağı patoloji!

"Irak'ta savaş bitmez, çünkü kurulurken, ayrıştırılmış iki tarafın kanından beslenerek kurulmuştu" demişti bir hocam. Yani ülkede bir kaç grup vardı, bunlar sürekli debisi yüksek bir siyaset sahnesinde birbirlerine kılıç çekiyorlardı, bazen biri vuruluyor, bazen diğeri. Bazen dövüşten yorulup sahneyi paylaştırıp dinleniyorlar. Ne zaman barış olcak diye bekleme saflığını da biz "tarafsız" paronoyaklar çoktan bıraktık.

Gelelim ülkeme... ülkem, benim. dibine kadar  ait olduğum, dibine kadar, anlıyo musunuz? mesela neden şu cümleyi yazarken gözüm yaşardı anlatamıyorum size. "sana bana vatanıma" diye şiir yazmak kolay, yazamayacak kadar sen, ben, vatan olmak ne demek anlatamıyorum. Dibine kadar senin olan bu ülkenin hiç bir tarafında bulunamamak, yıllardır bulunabileceğin bir "taraf"ı oluşturamadığını bilmenin yaşattığı aşağılık öfkeyi anlatamıyorum. Tüm dünyaya, bir ülke ortak paydasından bakmak gerekirken, neden olmak zorunda olduğumuz taraflar var anlayamıyorum. Sonra bir islamcı gelip "bir taraf olmayan bertaraf olur" dedi ve bu denklemi kuranların ekmeğine yağ sürdü. Günler geçiyor ve Irak'tan farklı bir kodlamayla karşılaşmıyorsun, bitmeyen bir kavga. Kavga üzerine kurulmuş saatli bomba! Kaç ümitli nesil öldü ben görmeden, kaç ümitli nesil doğuracağız, Allah bilir. Ülkemin siyak-sibakında büyük bir yere tekabul ediyorum. İdrakimin canı cehenneme, mutsuzluktan ve öfkeden başka bir şey getirmiyor. Bana da kafa konforunuzdan bir tutam verin, zira ülkem.. henüz çok gencim, ülkem derken ümitlerimin kırıklığından nefret ediyorum.

Topçu "yaratıcı azınlık" demişti, "Asımın nesli" demişti Akif de. Alev Alatlı "endişe etmeyin, sahip olmak istediğiniz kültürel aristokrasisi yüksek aile, üç nesil sonra gelcek" demişti. İhtiyacımız olan asil kan damarlarımızda mevcuttu. Son yazdığımı Said Halim Paşa "buhranlarımız" kitabında, Atatürk gençliğe hitabede söylemişti. 

"islamcılar" diyerek topyekün dünyayı ıslah edecek ölçü ve ilkeleri olan bir dini ideoloji haline getirdiler, "laikler" diyerek genetiği aşkın bir ideoloji(!)nin karşısında senkretik bir şövalye çıkardılar. sonra ben J. Lockee'tan "laik-laikçilik" ayrımını okurken bizi buna musallat edenlere küfrettim. Alamadım hızımı, bugün o "taraf"larda olmasına rağmen hâlâ bunu öğrenemeyecek kadar beynini ideologlara kiraya verenlere küfrettim. "müslümanım" derken eksik, "türküm" derken korkak, "laikim" derken reaksiyoner bir ergen olduk. Eksiktik çünkü, müslümanların topyekün hepsiyle aynı safta değildik, Türküm demek günahtı, korkmalıydık Tanrıdan. laikler desen, Kemal Sunal'ın filminde çitlerle ayrılan sınırın öte yanındaki akrabalarımızdı, kendi vatanımızda, başkalarının dünyalarında büyüdük. kavuşsaydık, belki İsmet Özel'in vadisinde sevişecektik. ama dedim ya biz de tıpkı Irak'taki gibi en baştan kurulurken "kardeş kavgası" üzerine kurulduk. 

Arnold Toynbee, "dünyada ideolojilerin savaşı bitecek ve din savaşları başlayacak" demiş. Beyaz sarayın sözcüsü bunu söylüyorsa Hollywood platolarında bikaç yüzyıllık film senaryosunun galası yapılmış demektir. Büyüklerimiz bunu anlamadılar diye üzülürdüm, sonra öğrendim ki; büyüklerimiz dediğim erkânın ipleri beyaz sarayın bahçesine çakılıymış. Benim burdan, şu an İstanbul Üniversitesi merkez kütüphaneden, Saraçhaneden, ilahiyattaki ceviz ağacının gölgesinden, çay içtiğim hocalarımın odasından, doğulu bir ailenin mütevazı kitaplığının olduğu odadan, 23 yaşımın sonlarından gördüğüm resmi, "büyüklerim neden görmüyor" sorusu iliğimi sömürdü. Alev Alatlı'nın enjekte ettiği ümit için, "ölmeyecek kadar ilaç" diyorum. Topçu, yaşayacak kadar vitamin vermek istemiş. Akif'in niyeti de; "maratonda adımız yürüsün, kupada gözüm yok" minvalindeymiş. O karanlık gecenin sabahına çıkan Akif, hayata Asımın gözlerinden bakamazdı, kimse bana hikaye anlatmasın. 

Savaşılıyorsa, can çıkmamıştır. 





Yorumlar

Popüler Yayınlar