Konuşmama Sanatı: Hal, Hakikattir
"İnsanlar konuşarak anlaşır" demek suretiyle insan olmaklığımızı konuşmaya raptedenlerin, bizzat kendilerinin insan olmayı zinhar ifham ve dahi idrak edemedikleri kanaatindeyim. Bu yazıda sizlerle neden konuşmamamız gerektiğini anlatmak isterim.
Geçtiğimiz senenin öncesinde, şehrimin hayli yoran maskelerini sıyırıp inzivaya çekilmek üzere Şems'imin yanına Denizli'ye gitmiştim. O sıralar, ahalinin "ghosting" dediği şeyin ne kadar da kadirşinas bir iletişim biçimi olduğunun ayırdına varmakla meşguldüm. Şimdilerde nerde olduğunu pek hatırlamadığım bir yazıda; filozofların, düşünürlerin, psikiyatristlerin velhasıl insanı, toplumu ve hayatı anlamaya çalışan kıymetli isimlerin, adına ghosting demeksizin bir iletişim tekniği olarak ghostingi övdükleri yazılarını derlemiştim. Eric From'undan Freud'una; İbni Arabi'sinden Gazali'sine varan epey mümbit bir araştırmaydı doğrusu.
Ghosting, kelime itibarıyla çok pejoratif bir intiba uyandırıyor. Muradımı bu tahkir edici kelimeden kurtarmak adına esas derdimin "konuşmama sanatı" olduğunu bildireyim.
Uğruna kurşun atıp kurşun yiyeceğimiz güzel türkçemizin bir deyişi var: "Hal, hakikattir." Bu atasözünü, kamuslardan değil Deli Yürek'i izlerken Gökçe karakterinin, sahneden geçerayak kurduğu bir sekanstan edinmiştim. Konuşarak anlaşmaya çalıştığım, aklın birçok şeyi çözebileceğine inandığım o toy zamanlarımda duymuş olsaydım bu cümleyi, hiç şüphesiz duymamış olurdum; öylesine teğet geçerdi kulaklarımı. Fakat hal hakikattir! Ne kadar güçlü bir cümle Allahım.
Dünden bugüne; çok konuşmam gereken ve hiç konuşmam gerekmeyen insanlarım oldu. Konuşmam gerekenlerin tamamı dünde kaldı, bugün hikayeme refakat eden yakınlarımın hiçbiriyle konuşup bir sorunumuzu çözmem gerekmedi. Zaman zaman teknik aksaklıklar ve iletişim kazaları oldu tabii ki ve bunlar, ilişkiye yük olmasın diye konuşma zahmetinde bulunduk ancak kendimizi anlatmamız; ne düşünüp hissettiğimizi aktarmamız; eylemlerimizi ve söylemlerimizi izah etmemiz gerekmedi.
Kıssadan hissem şudur; bir insan sizin ne kadar denginizse ve halleriniz ne kadar büyük bir uyum içinde raksediyorsa o insanla konuşmanız, o kadar da gerekmez. Konuşup laf anlatmamız gereken insanlar, yüksek ihtimalle göz hizamızda olmaması gereken insanlardır. "O cümleyi şu şu sebeplerden dolayı kurdum, aslında onu yapmaktaki amacım şöyle böyleydi...." şeklinde uzun uzadıya, neyi neden yaptığımızı anlatmak durumunda kalıyorsak evvelemirde şundan emin olmamız gerekiyor; karşınızdaki muhatap, sizin neyi neden yaptığınızı bilecek kadar bile sizi anlama ve dahi tanıma zahmetinde bulunmamış. Belki size kendinizi suçlu hissettirerek belki de ucuz yollu varotik bir iktidar ilişkisi kurmak maksadıyla sizi, kendinizi açıklama zahmetine mahkum etmiş. Tabi bu paragrafta siz derken art niyet barındırmayan, karşısındaki insana üstünlük kurma çabası gütmeyen, manipülatif bir usulle insanlara hayatı zehir eden bir ruh hastası olmadığınızı varsayıyorum.
Bir video kesitinde insan ilişkisini dans etmeye benzetmişti biri; iki insan, karşılıklı dans etmeye niyet eder, birlikte o dansı öğrenmeye çalışırsınız. Şayet ikiniz de aynı hızda, aynı kıvraklıkta ve aynı ritimde dans etmeyi öğrenmişseniz o danstan ziyadesiyle mutmain olursunuz fakat ikinizden biri, bir türlü öğrenemiyor, ritminizi yakalayamıyor ve yakalasa bile kütük gibi durmak suretiyle dansınızdan muhtemel ahenginizi alıkoyarsa o danstan keyif almıyorsunuz. Keyif alınmayan danslar, taraflar arasında hiyerarşik arızalar çıkarır; dans etmeyi beceremeyende türlü türlü kompleksler peyda ederken dans etmeyi gayet kotaran insanda ise onulmaz bir yorgunluk ve şayet süreci ahlaki olarak yönetemezse kibre çalan karakter deformasyonları tebellür eder. Bu metafora göre birlikte ritim tutturup ahenkle dans edebilen insanların, konuşmaya ihtiyacı yoktur. Bunun yanında ahenk tutturamayan ve taraflar arasında anlaşmazlık yaratan örnekte ise her adımda konuşmak gerekir. "Ayağını niye oraya koyuyorsun, düşecektim nerdeyse, bilerek mi yapıyosun?" "Çünkü sen belimi böyle kavradığında ayağım istemsizce öyle oluyor, seni düşürmeye çalıştığımı nasıl düşünebilirsin?" misalinde olduğu gibi sayısız diyalog tahayyül edebileceğiniz, son derece rafine bir metafor bu. Oysa aynı ritmi tutturan insanlar, hiç konuşmadan son derece şiirsel bir ahenkle dans edecektir.
Bazı ilişkilerimiz olur, içinde canımızı yakan detaylar olsa bile o detayları başkalarına anlatmaktan imtina ederiz; sevdiğimizi konuşmaya kıyamayız, bir masaya meze etmekten sakınırız. İlişkimizin bütününde mutlu ve huzurlu hissettiğimiz için ara sıra nükseden birkaç günahın lafını etmekten kaçınırız. Ancak bizi iyiden iyiye yoran, anlatmakta ve anlamakta zorlandığımız bir ilişkinin içindeysek muhatabımızı çarpanlarına ayırıp o ilişkide dile düşen her cümleyi analiz etme ihtiyacı hissederiz. Konuşmak, evvela parçalamayı ve şayet bir muhabbet varsa da aranızda, o muhabbeti dondurmanızı gerektirir. Karşınızdaki insandan bahsedebilmek için o insanı, kurduğu bir cümlede dondurmayı ve yaptığı bir eyleme hapsetmeyi kaçınılmaz kılmış olursunuz. Bu çabanız, yine kaçınılmaz bi şekilde ilişkiyi determine etmenizi, duygularınızı da ruhsuz kelimelere indirgemek suretiyle materyalize etmenizi beraberinde getirecektir. Şu raddeden sonra ilişki, ipini Tanrı'dan koparıp dünyaya inmeye başlamıştır. Tebrikler, muhabbetiniz artık dünya malı olup çıkıvermiştir.
Tüm bu mülahazayı bir turnusol gibi heybemize katık etmeliyiz. Kiminle mütemadiyen konuşmak ve kimi, birileriyle konuşma ihtiyacı duyuyorsak gayrı aramızda olacak olan avam, dünyalı bir iktidar ilişkisinden başka bir şey değildir.
Böyle faydasız randevulardan sıtkımızı sıyırıp konuşmadan anlaşabileceğimiz, haliyle halleşebileceğimiz, neyi neden yaptığından şüphe duymadığımız ve yine neyi, neden yaptığımızdan şüphe duymayacak insanlarımız olması dileğiyle. Zira artık hiç bilmeyenlerinizin de bildiği üzere "Hal, hakikattir". Hakiki olan haldir, o halin bizde bıraktığı intiba, sezgilerimize salıkverdiği sekinettir. Siz hiç, huzurlu ve güvende hissettiğiniz yerde konuşma ihtiyacı hissettiniz mi?
Gördüğünüz gibi insanlar konuşarak anlaşmaz; ancak insan olmaya çalışanlar konuşarak anlaşmakta diretir. İnsan derken eşrefi mahlukatı, insanıkamili kast etmekteyim. Bu bir yolculuk ve bu istikamete giren herkes, hayatının bir yerinde konuşmanın ne denli anlamsız olduğunu idrak edip insanı, haliyle seyretmeye başlar. Hal dinlendirirken konuşmak yoracaktır. Yaşarken yorulduğumuz yetmiyor, bir de dinlenmek üzere kurduğumuz ilişkilerde mi yorulacağız? Haliyle hallenebildiğimizin, Kal'iyle ka'llenmize gerek kalmıyor. Kendimize bu dünyalı işkenceyi daha fazla çektirmeyelim, yavrum.
Yorumlar
Yorum Gönder