BENİM MİNİK KADINLARIM


Geçen hafta bir haber aldım. Yine tahta bir bavul gibi kendiliğimin kıyısında icra ettiğim mesai saatlerindeydim. Mutluluktan ve şaşkınlıktan burnumun direği sızladı ama o duygusal boşalmayı yaşama lüksüm yoktu. Böyle zamanları bilirim; daha sakin bir anda, daha karizmatik ve tahkiki bir şekilde o duygu hayatımdan hakkını elbet alır. İşime devam ettim.

Kendime çok benzettiğim minik bir kadınım var, Betül. İkimiz de birbirimize olan benzerliğimize her defasında şaşırıyoruz. Bu benzerlik öyle fizyolojik yahut karakteristik değil zihinsel ve ruhsal bir ayniyetten bahsediyorum. O beni izlerken içindeki aynayı seyrediyor, umut doluyor, yalnız olmadığını duyumsuyor ve kuvvetle muhtemel güç buluyor. En azından bu benim tahlilim. Ben de onu izlerken şefkat ve merhamet potansiyelimden korkuyorum. Zira korkmamı gerektirecek kadar şiddetli bir şefkat duyuyorum ona karşı. Ben yaşarken ne hata yaptıysam alsın çıkardığım tüm dersleri kendi yoluna revan olsun istiyorum. O yürürken ayağına taş değmesin, ben yaşarken nereden hırpalandıysam oralarda takılmadan yeni şeyler keşfetsin istiyorum. Heyecanı, tutkusu ve iştiyakı o kadar tanıdık ki hangimiz ayna hangimiz fail bilmiyorum. Yaşımın ve orantısız şefkatimin de verdiği yetkiye dayanarak kendisine zaman zaman kızım diye hitap ediyorum. Şair, "umudun ayak seslerini okşuyoruz yavrum" dediğinde, o yavrum deyişi bana ne kadar iyi geliyorsa ona da aynı yerden şifa olayım istiyorum.

İşte benim bu kızım, ikimizin de büyük bir hayalini gerçekleştirdi bu hafta. Bu yola girmek istediğinde ona verecek umut kırıntısı yokladım içimde, o kadar zorlandım ki anlatamam. Ben çok istemiş ama yapamamıştım, çok direnmiştim ama mücadele edecek gücüm kalmamıştı. Hiç umudum yoktu esasen. Yine de kişisel gelişim koçları gibi yarım yamalak omuz verdim. Müjdeyle gelmeyecek nasılsa ama kendi savaşını versin ve bu yol onu çok yıpratacak, gücü bittiğinde dinlendireyim diye takip ettim. Müjdeyle geldi... Verdiği bu müjde en çok hangimizi etkiledi acaba :) 

Dün akşam yakın arkadaşlarımla uzatmalı doğum günümü kutlarken onlarla da güzel haberi paylaştım ve üzerine biraz konuştuk. Geçen fırsatım yoktu diye burnumun direğine konan sızıyı rafa kaldırmıştım ya, ağlayıverdim aniden. Arkadaşım... mutlulukları hep başkaları tarafından örselenen arkadaşım... Başkası adına bu kadar mutlu olabilmen çok güzel deyince düşündüm. Aslında başkası adına mutlu olmuş gibi hissetmiyordum. Ne benim minik kızım benim için bir başkasıydı ne de hayatında olup bitenler benim yabancısı olduğum şeylerdi. Kökü, kendiliklerimize dayanan bağlarım olan insanları bir başkası gibi göremiyorum. Hayatları sanki birer uzantım gibi, yansımam gibi geliyor. Onlar başardığında ben de başarmış, onlar yıkıldığında ben de yıkılmış gibi oluyorum. Tek fark zamanlamalarımız. Ben kayıptayken onlar başarıyor, onlar kayıptayken ben. Böylelikle ihtiyacımız olan kuvveti alabiliyoruz birbirimizden. 

Bazen, farklı hayat hikayelerinde aynı kendiliği büyütüyormuşuz gibi hissediyorum. Hakikaten de uğruna on beş yılımı verdiğim ve sonu kırıklıkla neticelenmiş bir hayalim gerçekleşmiş gibi hissettim. Kader bambaşka şekilde bu arzumu doyurmuş, yasını bile tutamadığım o kırgınlığıma bir ikramda bulunmuş gibi hissettim. Bu uğurda umut etme telaşına girme hakkı bile görmüyordum kendimde, bu vesileyle bana umut etme heyecanı ısmarlamış gibi hissettim. 

Şimdi ben bir şekilde o hayalimin, farklı bir versiyonumda yekindiğini izleyeceğim, büyük bir gururla. Biliyorum ki o, ikimizin yerine de hayattan o hayalimin hakkını alacak. Biliyorum ki ben, ertelediğim tüm yaslarımı teker teker tutacağım. Hakkım görmediğim umudun kapısını çalacağım ve hayat, yeniden aynı hayali doğurmak için o kadar da imkansız değilmiş diyeceğim. 

Mutluluk, bir hikayeyi ne kadar geniş bir perspektifle izleyebildiğinle çok alakalı bir hadise. Sadece kendi hayatına, onun da yıkıntılarına bakar olursan elbette mutlu olmakta çok zorlanırsın. Halbuki bir aradayız, eşlerimiz, dostlarımız, ailelerimiz var şükür. Erişebildiğin her hikayenin güzellikleriyle hemhal olup imtihanlarıyla büyüdüğünde kaç kişilik hayat yaşamış olursun? Tek bir hikayeye hapsolmak ne büyük ahmaklıkmış. 

Biz bunu Büşra'yla çok konuşurduk; ben hep kendi tecrübelerimin hakkını isterdim hayattan ve onlar beni büyütmeye yeter sanırdım. Bir keresinde akıllı insan, başkalarının tecrübelerini de kendine mal edendir şeklinde bir argüman doğurmuştuk birlikte. Sadece başkalarının tecrübelerini mal edersek olgun ve son derece rasyonel bir yetişkin oluyoruz şüphesiz. Oysa başkalarının mutluluklarını da benimseyebilirsek mutlu, umutlu ve güvende insanlar olabilme şansına sahibiz. Güvende hissetmeyi açmak isterim; hayatta tutunabilmek sadece sana bağlı değilse bir başkası da sen tutunabil diye can tıraş savaşıyorsa onun varlığı sana güven verir. Bilirsin ki düştüğünde seni kaldıracak, bilirsin ki sen unuttuğunda o hatırlayacak. İşte başkasının mutluluğuyla hemhal olabilmek böyle bir güven de doğuruyor insanda. Biliyorum ki ben başaramamış olsam da o başaracak. Biliyorum ki hikayeyi en az benim hayal ettiğim kadar güzel oynayacak. Hayalimin onun hayatında güvende olduğunu bilme hissi muhteşemmiş. 

Ve o büyük klişe "mutluluk, paylaştıkça çoğalır", böyle bir şeymiş. Umuyorum ki hayat, karşımıza hep mutluluklarımızla hemhal olabilen insanlar çıkarır. Ve yine umuyorum ki bizler, başkalarının mutluluklarını duyduğumuzda, kendi başarısızlık ve yetersizliklerimizin gölgesinde yekinen komplekslerimizle değil; gerçek bir sevgiyle kucaklayabilecek kadar büyümüş oluruz. 

Teşekkür ederim Allah'ım, bu güzel duyguyu tattırdığın için ve bunu bu şekilde karşılayacak kadar büyümeme vesile kıldığın bir hikaye bahşettiğin için, teşekkür ederim. 








Yorumlar

Popüler Yayınlar