Gündelik mülahazalardan bir demet
Takriben beş yıl geçti, bu süre zarfında hiç ama hiç etkileşim kuracak bir zemin bırakmadım. Zaman zaman aklıma gelir, içim sıkılır ve mideme ne idiği belirsiz bir kramp zerk olur. Böyle olunca da demek ki diyorum henüz geçmemiş yılgınlığım. Öyledir ya, biraz zaman geçtikten sonra hayatınızdan çıkan insanların iyi ve güzel yanlarını hatırlarsınız. Bende bu çok olur. Varken hayatımı zindana çeviren insanı bile yıllar sonra güzellikleriyle hatırlıyorum. Ama bunda bir türlü o safhaya geçemiyordum. Geçemeyince de kendimi zorlamıyordum, demek ki güzelim tahmin ettiğinden çok daha fazla yormuş seni. Farkında bile olmadığın büyük bir baskıya ve şiddete maruz bırakmış. Değilse sene-i devriyesinde güzellikleriyle yâd etmeye başlardın. Bugüne kadar hep öyle yaptın çünkü.
Ondan bir telefon aldım bugün, irkildim, açmak istemedim. Sesini bile duymanın beni yormasından imtina ettim ama ikinci defa aradığında kayıtsız kalamadım. Dünya hayatı bu ya, birine bir şey olmuştur ya da kendisine. Sonuçta sokaktan geçen bir insanın bile Allah'ın bir kuluna ihtiyacı olduğu takdirde yanında olmak edeptendir. Bana göre kalu belada Tanrı'ya verdiğimiz sözlerden biridir. Birbirimize, senin merhametini örnek alarak göz kulak olacağımıza söz veriyoruz... Bence böyle bir söz verdik. En azından ben hayatı böyle yaşamayı seviyorum.
Beş yıldır epey değişmiş, ilk kez kendisine ayna tutmuş. O yıllarda beni yorduğu her hasletini kesip biçmiş. Hayat da epey örselemiş. Böylesine nadim bir aramaya rağmen çok özledim dedi, ben de diyemedim. Seni çok seviyorum dedi, ben de diyemedim. Sessizce dinleyebildim sadece. Hayatta karşılaşmaktan en nefret ettiğim durumlardan biri budur. Burda özür dileme gibi bir bahis yok tabi de ben şahsımdan özür dilenmesinden de pek hoşlanmam. Bekletmişsindir nezaketen özür dilersin bunları kast etmiyorum. İlişkisel bir hata yapılmasından ve yalama yapmışçasına dilenen hükümsüz özürlerden nefret ederim.
Böyle bir arama karşısında kapı duvar olsam tüm haklılıklarım vicdanıma dert olur kalır. Vicdan bu dünyadaki en önemli bahislerimden biri nihayetinde. Her ne dünyalı ahmaklık yapıyorsak vicdanın istirahati için yapmıyor muyuz? Nice iktidar ilişkisini elimizin tersiyle iterken vicdanımız yakamıza yapışmasın yeter ki demiyor muyuz? Tanrısız dünyaya karşı vicdan en meşru ve makul yegane savunmamız değil mi? "Allah'tan kork" diyemediğimiz zamanlarda "vicdanın nasıl el verdi" diye sormuyor muyuz? Allah'ın dolgu bir kelimeden ibaret olduğu her denklemde vicdan, hâlâ, atmış bin yıldır hükmünü sürdürmeyi başaran yegane sığınağımız değil mi?
Geçenlerde affetmek ya da etmemek üzerine uzunca bir yazı yazmıştım buraya. Orada affetmek için bahsettiğim tüm şartlar olgunlaştı fakat gönlüm aksiyon almak istemiyor.
Böyle durumlarda medet umduğum bir turnusolum var benim. İnsana dair idealde tasavvur ettiğimiz iyi ve güzelin hatırına, mideme hâlâ saplanan krampları es geçmekten başka çarem yok, farkındayım. Fakat yapacak motivasyonum da yok, onun da farkındayım. Eskiden olsa ideal olanı, tüm güçlülüğüyle kendiliğime dayatır ve kendimin esasen ne isteyip istemediğini hiç umursamazdım. Velhasıl böyle ikilemlerde de pek kalmazdım. Ancak yaş kemale doğru yol alınca varlığın bağımsız bir müstakillik kazanmaya başlayınca hayat karşısında artık senin de bir bildiğin olunca ideal olan o kadar da kolay bir şekilde yönetemiyor hayatını. Misal insanların ne kadar zor değiştiğini deneyimlemiş ve herkesin değişebilirliğini ilk elden düşünen o çocuksuluğunu büyütmüş olursun. Evet insan, değişme potansiyeli haiz ve fakat değişmekte en zorlanan varlıktır. Bu gibi kanıların yardımıyla büyüyünce artık sana sorduklarında da hayata dair bir fikrin olmuş olur. Sen de öğrenmişsin bir şekilde, yaşamışsın görmüşsün, çok doğru bildiğini yıkmışsın, kimisinin yerine hâlâ yenilerini koyamamışsın ve hayatın boşluklarla da yaşanabilen bir yer olduğunu kavramışsın. Olmuş işte bir şeyler.
Turnusolüm şu; Şu an bu kararı çocukların verecek olsa hangi kararı vermeleri seni bir anne olarak mutlu ederdi? Çocukları merkeze alarak düşünmek en yüksek ideali, dünyanın en büyük hakikati haline getirir. Kiminize göre patolojik olabilir bu turnusol, kiminize göre çok yüksek bir rasyonalizasyon olabilir, haklısınızdır da. Ama ben iyi bir insan kalmaya dair zorlandığım zamanlarda "çocuklarının nasıl insanlar olmasını istersin" diye soruyorum kendime ve öyle davranmaya çalışıyorum. Kırgınlıklarını aşabilecek kadar olgun olsunlar isterim, edeple gelene edepsizlik etmesinler isterim, ne kadar haklı olsalar bile haklılıkları kibirlerine çanak tutmasın isterim, yanlış olduğunu düşünseler bile edebe ve ahlaka mugayir bir karar vermemelerini isterim, o kararın tüm maddi bedelini göze alabilecek kadar cesur olsunlar isterim.
İyi ve doğru olanın verdiği haz ve gücü hiçbir şeyden temin edemezsin. Ahlaki tatmin diğer bütün itmi'nanın üstünde oluyor. Böylesi kahpe bir dünyada, arzularım ve öfkem hak vermemesine rağmen ben; iyi, güzel ve doğru olanı yapabildim demek, güç güç diye dile düşürdüğümüz şeyin ta kendisidir. Nihayetinde duygusal zaaflarını kuşatamadığın hangi denklemde güçlü olabiliriz ki? Yanılmayı göze almayan bir insana kaçımız güçlü diyebiliriz? Kendi arzusunu aşamayan bir insan, daha henüz kendisiyle bile savaşamayan bir insan başkasıyla nasıl savaşabilir?
Postmodernizm bizleri arzularımızın hizmetkârı yapıp bıraktı. Batı'nın bu zokasını nasıl yuttuk bilmiyorum. Bir insan nasıl arzularını hem hayatına hem hayatındaki insanlara dayatabildiği oranda güçlü kabul edildi? Bu nece bir safsatadır...
Hülasa, istediğimi ve içimden gelenleri yapmadım; yapılması gerekeni yaptım. Çok zor oldu ama olabildi. Bu demek değil ki kırgınlıklarımın hatırını saymadım, sayıyorum. Yapılması gerekenlerden biri de neyi ne zaman yapman gerektiğini bilmektir. Bu diyalog hak ettiği kadar saygı ve karşılık bulmalı; hak ettiğinden fazlasını vermek hamakattir, onu da beş yıl önce ziyadesiyle yaptın, daha yeter. Biraz örselenerek yaşamak, kendinden üst bir değerler silsilesi benimsemek, onların uğruna kendi duygu ve arzularını sigaya çekmek güzeldir. Bireyi yücelten modern terapizm bu dediğimizi eleştiredursun, bunu yapmak büyütür insanı.
Yorumlar
Yorum Gönder