Tanrı, bizim kimimizdir?
Hatırı sayılacak bir tecrübe edinince insan, düşmanı dışarıda aramayı bırakmaya başlıyor. Zira bütün trajik anlatılardaki en büyük düşmanın, her zaman insanın kendisi çıktığıyla yüzleşiyor; süreç ve sonuç değilse de sebeptir, ilk itki, ilk kuvvedir. Mitler ve dinler, bu varsayımı güçlendirmek için epey mesai harcamış insanlık tarihinde. Hangi mitin altını oysan ve hangi dinin gölgesinde soluklansan evvela yaptıkları şeyin; insanı, kendisinden korumak olduğuyla yüzleşiyorsun. İnsanın kendiliği, bir yanıyla Tanrısı, bir yanıyla da kendisini Tanrıdan alıkoyan en büyük riski oluyor. Doğru istikameti bulmaksa bu hayatta alnımıza yüklenmiş en büyük misyonumuz. Tevekkeli değil, her fatihada istikameti murad ediyoruz. O halde bu hayattaki en önemli mesele için "insanın kendiyle rabıtasını müsbet bir şekilde kurması" demek yersiz olmaz. Peki kendimizle nasıl müsbet bir rabıta kurabiliriz? Ne yaparsak müsbet ne yaparsak menfi olur? Bir de kendimiz derken neyi kast ediyoruz? Narkissos...